28 Şubat 2012 Salı

Yemekli Misafir için 10 İpucu

Eve yemekli misafir çağırmayı seviyorum. Ailemiz de kalabalık olduğu için en ufak bir toplanmada 12 kişi oluyoruz. Bu sayede kalabalık misafire yemek hazırlama konusunda bayağı deneyim kazandım. Çalışıyor olsak da şenlikli sofraları ve evde pişmiş özenli yemekleri ihmal etmememiz gerektiğini düşünüyorum.

Bu alanda çok iddialı olmasam da edindiğim deneyimleri ve ipuçlarını paylaşmak istedim. Yemekli misafir korkulacak bir şey değil, yeter ki planlamayı iyi yapın.

1) Menüyü üç gün önceden oluşturun. Menüyü belirlemek planlama ve  alışveriş için kritik. Menüdeki yemekleri bir kağıda yazın ve alışveriş listenizi de menüye göre oluşturun. Sebze,meyve dışında baharat gibi detayları da alışveriş listenize yazmayı unutmayın. Alışverişi de sakın son güne bırakmayın, önceden yapın.

2) Menü hazırlarken misafirler kadar kendinizi de düşünün. Menüyü seçerken misafirlerinizin yaşları ve ağız tatları çok önemli. Kimi erkekler et olmayan bir sofradan aç kalkıyor. Çocuk misafiriniz varsa onlar için mutlaka pilav ya da makarna bulundurun.

Menüye kendi sevdiğiniz yemekleri koyun. İnsan sevdiği yemekleri daha güzel pişirir.

Mümkünse daha önce yapmadığınız bir yemeği denemeyin. Tatsız bir sürprizle karşılaşmayın.

Fazla uğraşmalı ya da son dakika pişirilmesi gereken bir yemek seçmeyim. Amaç sevdiklerinizle biraraya gelmek, kendinizi perişan etmek değil.

3) Menünüzün bir teması  olsun. Şimdi böyle yazınca komik oldu ama menü belirlemek gerçekten zor iş. Kafanızda Türk yemekleri, İtalyan ya da meyhane gibi bir tema belirlerseniz yemek seçimi yapmak daha kolay olur.

Benim menümde çorba, zeytinyağlı/meze, salata, ana yemek ve tatlı olur. Pilav, makarna ya da börek mutlaka olmalı.

Aynı tadı çok fazla tekrar etmemelisiniz. Tavuk suyu çorba varsa, ana yemeğiniz tavuk olmamalı. Yayla çorbası yaptıysanız mezelerinizin hepsinde yoğurt kullanmayın.

4) Zeytinyağlıları bir gece önceden pişirin. Bu hem lezzet hem de az yorulmanız için önemli. Zeytinyağlıların tadının oturması için bir gece beklemeniz lazım. Ben çorba ya da mezeleri de bir gece önceden yapmayı tercih ediyorum. Böylece davet gününe bir tek ana yemek ve tatlı kalıyor.

5) Fırın yemekleri hayat kurtarır. Balık, tavuk ya da et. Marine edin, fırına koyun ve unutun. Az uğraşmalı ve garantili fırın yemekleri davetler için ideal tercih.

6) Sarımsaklı yoğurt candır. Dünyadaki en şahane sosun sarımsaklı yoğurt olduğuna inanıyorum. Neyin üstüne döksem nefis oluyor. Patlıcanla karıştırın, kerevizle karıştırın, havuçla karıştırın. Her şekilde kolay ve nefis.

7) Terbiyeli çorbalardan kaçının. Terbiye müthiş lezzet kazandırır ama tekrar ısıtmamanız gerektiği için son dakikada hazırlamanız lazım. Bu nedenle iki ayağınız bir pabuca girebilir. Benim tercihim tarhana, yoğurt ya da mercimek gibi daha kolay seçimler.

8)Servisi planlayın. Kalabalık davetlerde bir kişinin servise ve kirli tabakları toplamaya yardımcı olması iyi olur. İçki içilecekse yeteri kadar buz olduğundan ve kadehlerin hep dolu olduğundan emin olun . Yemek masasının yanına ekmek, su, ekstra peçete gibi gerekli malzemeleri hazırlayın

9) Tatlı seçimi çok kritik. Misafirleriniz bir şey getirmek istiyorlarsa seçimi siz yapın, onlara bırakmayın. İçki ya da tatlı seçimini siz yapın. Yoksa uğraşarak yaptığnız tatlınınız gelen baklavanın yanında sönük kalabilir. Tatlıyı da önceden pişirilebilir bir tariften seçin. Sufle muhteşem bir tatlı ama kalabalık davetler için pek uygun değil.

10) Rahat olun. Yemeğinizin altı tutabilir, tuzu az ya da çok olabilir. Önemli olan sevdiklerinizle birarada olmak, aşçılık yeteneklerinizi sergilemek değil. Misafirleriniz de esas olarak sizi görmek için evinizdeler. Stres olmak yerine, rahatlayın, gülümseyin, dostlarınızla birarada olmanın tadını çıkarın.

27 Şubat 2012 Pazartesi

Çocuklarla Sabancı Müzesi





Cumartesi günü çeteyi alarak Sabancı Müzesi'ne gittim. Müzede düzenlenen çocuk etkinliklerinden birine Kuzey'i kayıt ettirmiştim. Tamamen ücretsiz olan bu etkinliklere buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Çocuğunuzun yaşına ve ilgisine uygun bir etkinliği seçtikten sonra maille kayıt oluyorsunuz. Kuzey'i 'Türk Ressamlarla Köşe Kapmaca' ya yazdırdım.

Etkinlik sabah 11.00'deydi. İstanbul trafiğinin azizliğine uğrayıp biraz geciksek de yetiştik. Sabancı Müzesi'nin son sergisi 'Rembrandt ve Çağdaşları' nedeniyle kapıda kuyruk vardı. İsmimizi güvenliğe verince hızlıca geçtik ve bir sürprizle karşılaştım. Çocukları etkinliğe katılan velilere müze girişi ücretsizdi.

Kuzey'i faaliyet alanına bırakıp, Zeynep'le sergiyi gezdik. Küçük bir not: Sergi alanına sırt çantası almıyorlar ama vestiyer ücretsiz.

Hollanda Sanatının Altın Çağı sergisine ilgi olağanüstü. Sergi  yeni açılmış  ve sabah erken saat olmasına rağmen salon gayet kalabalıktı. Hem kalabalık hem de Zeynep nedeniyle sergiyi oldukça hızlı gezdim. Benim dönem olarak çok sevdiğim bir dönem değil. Bana karanlık geliyor o dönemler.

Ressamların ışığı iyi kullanmaları ve çok ince detayları gözden kaçırmamaları müthiş tabii. Ama Zeynep 'Aaa, köpek' diyerek resimleri ellemeye kalkınca turumuz son derece hızlı sona erdi.

Kuzey'in etkinliği 13.00'de sona erdi. Kuzey ne yaptıklarını pek anlatmasa da resim sanatına dair genel bilgi verip, müzenin Türk ressamları bölümümü gezmişler. Ardından da resim yapmışlar. Tabii yuvaya giden çocuklar faaliyet manyağı olduğu için ona çok değişik bir şey olarak gelmedi.Ama ben gayet memnun kaldım.

Çocuklara dair yeni programlar şu aralar daha çok Holllanda ile ilgili. eğer çocuğunuz 2006 ve öncesi doğumluysa şu adresten kurslara ulaşabilirsiniz. Altınçağ Modası ve Tablolar Konuşuyor Yazı atölyeleri çok ilginç geldi bana. Yoktu böyle şeyler  biz küçükken:)

Sabancı Müzesi özellikle geçen sene düzenlediği 'Efsane İstanbul' sergisi  ile kalbimi kazanmıştı. Hem mekan hem de içerik olarak çok hoş bir yer. Hem Sabancı Holding'in desteğini hem de müze müdürü Nazan Ölçer'in kişisel çabalarını çok takdir ediyorum.

21 Şubat 2012 Salı

Yeni bir döneme girerken




Geçtiğimiz ay 38. yaşımı bitirdim. Otuzlu yıllar sona eriyor artık. Kırka geliyorum. Bu dönemeçte durup, hayatıma baktım. Geçmişime döndüm, geleceğimi düşledim. Kim olmak istediğimi ve kim olduğumu düşündüm.

Eski fotoğraflara baktım. Yıllıktaki 18 yaşındaki Defne'nin yılları su gibi akmış, tam 20 yıl geçmiş. Bundan sonraki yirmi yıl daha da hızlı geçecektir, eminim. Peki, ben bundan sonraki yıllarımı nasıl geçirmek istiyorum?

Geçmişe bakarken bu tip geçiş dönemlerini her on yılda bir yaşadığımı fark ettim. Yaşamım on yıllık bölümlerden oluşuyor ve her bölüm bir döneme tekabül ediyor. Ben genelde 8.yılda kurtlanmaya ve değişiklik aramaya başlıyorum. Sonraki iki sene beyinsel açıdan bayağı yorucu geçiyor ve ardından hayatımdaki yol ayrımına gelmiş oluyorum.

On yılları da şöyle böldüm:

10-20 yaş arası: Heyecan

20-30 yaş arası: Hırs

30-40 yaş arası: Sorumluluk

40-50 yaş arası: Anlam

Bakalım yıllar bana neler getirecek?



Çocuk Sahibi Olacaklara 'Gerçekçi' Tavsiyeler




1) Kasmayın. Tabii ki her bebek bir mucize ve heyecanlanmakta haklısınız ama hatırlatmak isterim sizin çocuğunuzdan önce milyarlarca bebek doğdu. Doğmak ve büyümek son derece normal bir olay. Rahatlayın.


2) Minik bebek eşyalarına çok para harcamayın. Minnacık bebek kıyafetlerine dayanmak çok zor biliyorum ama ben yine de söyleyeyim: O minik elbiseler, papyonlu gömlekler sadece bir kere giyiliyor. Minyatür spor ayakkabılar da çok tatlı ama bir avuç dolusu para vermeye hiç gerek yok. Zaten biri mutlaka size hediye getirecektir.

3) Hemen bebek odası hazırlamayın. Cicili bicili odaların çok güzel gözüktüğünü biliyorum ama ilk etapta kapsamlı bir odaya hiç gerek yok. Bebek ilk başta sizinle aynı odada yatıyor.( Bazı durumlarda yıllarca)  Sonra gidişata göre oda alırsınız.  


4) Bebeğinizin zekasını geliştireceğim diye bir çuval para dökmeyin. Einstein'in annesinin ona 'Baby Einstein' seyrettirmediğini biliyoruz. En iyi oyuncak en basit ve ucuz oyuncaktır. Bebeğinizin oyuncağa değil, onunla oynayacak anne-babaya ihtiyacı var.


5) Eski hayatınızı tamamen unutmaya hazır olun. Gece gezmeleri, sabah uykuları, saatlerce süren pazar kahvaltıları geride kaldı. Eşinizle sevgili olmaktan anne-baba olmaya terfi ettiniz. Merak etmeyin, eskisinden daha güzel günler bekliyor sizi :)


6) UYUYUN. Uyku depolanabilir bir şey olsaydı, depolayın derdim. En büyük sorununuz uykusuzluk olacak ve belli bir zaman sonra isteseniz de uyuyamayacaksınız. O yüzden vaktiniz varken, uyumanın ve kendi istediğiniz saatte uyanmann tadına varın.


7) Derin nefes almayı öğrenin. O minicik, canınızdan çok sevdiğiniz  bebek zaman içinde büyüyecek ve sabrınızı denemeye başlayacak. Yoga mı yaparsınız, nefes tekniği mi çalışırsınız bilmem ama sakinleşmeyi ve sakin kalmayı öğrenmeniz gerek. Yoksa kendinizi iki yaşında bir bastıbacağa bağırırken bulabilirsiniz.



8)Kayınvalidenizle aranızı iyi tutun. Sadece kayınvalidenizle değil, bebek bakımında yardımcı olabilecek ne kadar tanıdığınız varsa hepsi çevrenizde olsun. Sizin de insan gibi dışarı çıkmaya hakkınız olması için bebeği birilerine bırakmanız lazım.


9) Büyükleri dinleyin. Okuduğunuz modern bebek bakım kitaplarından bir dolu şey öğrendiğinizden eminim ama çocuk bakımında tecrübe her şeydir. Üç kendi çocuğu, üç de torun büyütmüş bir kadın bırakın da deneyimlerini sizinle paylaşsın.


10) Bebek bakım kitaplarına mesafeli yaklaşın. Tabii ki içlerinde faydalı olanları var ama yine de şüpheyi içinizden eksik etmeyin. Alman bebelerine göre olan kurallar  bizim bebelere uymayabilir. Çocuk tek başına uyuyacak diye kendinizi ve bebeğinizi telef etmeyin. 50 sene öncesine kadar bu topraklarda hangi çocuk tek başına uyuyordu? 'Her çocuk kendi kuralıyla doğar'  der büyükler.


11) Tadını çıkarın. Her bebek bir mucize. İlk günler/aylar/yıllar bazen zor geçse de her anın tadını çıkartmak lazım çünkü çok çabuk büyüyorlar. 'Of, bir uyusa ' dediğiniz çocuk bir kaç yıl sonra yüzünüze bakmıyor. Her anın özel olduğunu hatırlayın ve mümkünse kaydını tutun.

20 Şubat 2012 Pazartesi

Evleneceklere 'Gerçekçi' Tavsiyeler





1) Kasmayın. Bu dünyada evlenen ilk ve tek çift siz değilsiniz. Tabii ki herkes kendi düğünü çok özel olsun, evi güzel olsun ister ama bunun için o kadar strese girmeye, para harcamaya gerek yok.  Neticede her gün binlerce insan evleniyor. Davetiye rengi için kalp kırmaya, ayakkabı için beş gün mağaza gezmenize hiç gerek yok.

2) Çok para harcamayın. Çok zenginseniz harcayın tabii de, maaşla çalışan insanlarsanız 20 bin TL'lik düğün yapmanıza gerek yok. Sonra o borcu nasıl ödeyeceğim diye strese girip, birbirinizi yemeyin.

3) Çok eşya almayın. Eğer direk kendinize ait bir evde oturmayacaksanız minimum eşya satın alın. Mobilyalar evde mağazadakinden çok daha büyük durur, unutmayın.

4)Eşya alırken annenizi dinleyin. Mutlaka en modern aletleri ve moda renkleri siz biliyorsunuzdur ama tecrübe denen bir şey var. Anneniz en az otuz senedir ev kadınlığı yaptığına göre sizden daha fazla şey bildiği kesin. Tecrübeye saygı duyun ve söz dinleyin.

5) Kayınvalidenizi üzmeyin. Düğün öncesi tüm taraflar için en stresli dönemdir. Mobilya seçerken gözyaşlarına boğulabilir ya da halı deseni nedeniyle müstakbel eşinizle ayrı dünyaların insanı olduğunuza karar verebilirsiniz. Bu durumda ilk maddeyi düşünün ve KASMAYIN. Önemli olan düğün değil, düğünden sonraki dönem. Kuşlu biblolar nedeniyle kayınvalidenizi küstürmeniz evliliğiniz için çok da hayırlı olmayacaktır.

6) Esas olay düğünden sonra başlar. Dergilerde rüya düğünler okuduktan bir yıl sonra 'rüya çift'lerin boşanma haberlerini okuyoruz. Evlilik davetliler eve gittikten sonra başlıyor. Gösterişe değil, birbirinize önem verin.

16 Şubat 2012 Perşembe

Çok yakında Okuyan Anne'de

Bu seneki hedeflerimden biri bloga daha çok ve sık yazmak. Bana iyi geliyor buraya yazmak. Düşünmek, düşüncelerimi düzene sokmak sonra da kelimelere dökmek. Çok yorum gelmese de yazılarımın en azından arkadaşlarım tarafından okunduğunu anlıyorum.

Çok yakında bu blogda yayınlanacak yazıların başlıklarını vereyim de hareket olsun:

  • Tek çocuk mu, iki çocuk mu?
  • Çalışan kadının davet rehberi
  • Limonlu tart tarifi
  • Balkabaklı tart tarifi
  • John Le Carre'ın son kitabı 'Our Kind of Traitor'
Azzzz sonraaa!

15 Şubat 2012 Çarşamba

Politik Best-Seller Sevenlere: The Ghost Writer





Geçtiğimiz hafta Robert Harris'in 'The Ghost Writer' adındaki kitabını okudum. Harris, İngiliz bir gazeteci-yazar. Yıllarca BBC gibi önemli yayın kuruluşlarında çalışmış sonra roman yazmaya başlamış. İlk kitabı 'Fatherland' ile büyük çıkış yakalayınca, kitaplar peş peşe gelmiş.

Yıllar önce 'Fatherland'i okumuştım. 2. Dünya Savaşı'nı Almanya kazansaydı dünya nasıl bir yer olurdu üzerine enteresan bir romandı. Yıllarca başka bir kitabını okumadım. Tabii Harris  arada yazmaya devam etmiş ve her biri best-seller olup, filmi çekilen kitaplar yazmış. Çok beğenerek seyrettiğim  'Enigma' da bir Robert Harris kitabından uyarlama imiş mesela.

UYARI: AĞIR SPOILER İÇERİR.


Geçenlerde Elçin Harris'in ne kadar süper bir yazar olduğundan bahsedince gidip 'The Ghost Writer'i aldım. Bu arada İngiliz baskısında adı 'The Ghost', Amerikan baskısında adı 'The  Ghost Writer' olarak geçiyor.

Kitap, eski İngiliz Başbakanı'nın oto-biyografisini onun  için yazan 'hayalet yazar'ın hikayesi. Biyografi ve oto-biyografi Batı'da çok popüler  bir kitap türü. Ünlüler oturup kendileri yazmadıkları için hayalet yazarlar onların ağzından kitabı yazıyor. Hayalet'in adı kitabın hiç bir yerinde olmuyor.

Eski İngiliz Başbakanı Adam Lang'ın ilk hayalet yazarı intihar edince kitabı yazma işini kahramanımıza veriyorlar. Kahramanımız politika ile hiç ilgisi olmayan bir yazar ama işi kabul ediyor. Kitabı yazmak için Lang ve eşinin bulunduğu Amerika'ya, zenginlerin sayfiye bölgesi Martha's Vineyard'a gidiyor.

 Lang'ın başı da bu arada Savaş Suçları Mahkemesi ile dertte. İngiliz Başbakanı, 4 İngiliz vatandaşını Pakistan'da yakalattırıp işkence yapılması için CIA'ye teslim etmekle suçlanıyor. Suçlamayı yapan eski Dışışleri Bakanı olunca iş son derece ciddiye biniyor ve ortam geriliyor.

Kahramanımız bir taraftan halefinin ölümünün izini sürerken bir taraftan da Lang'ın geçmişi ve karanlık ilişkiler ağıyla karşılaşıyor.

TONY BLAIR YERDEN YERE VURULUYOR

Kitabın en önemli özelliği İngiliz Başbakanı'nın tamamen Tony Blair'in portresi olması. Kitap tam anlamıyla Blair ve onun Amerikan yanlısı politikalarının bir eleştirisi. Blair kadar eşinin karakteri ve geçmişi de didikleniyor. Irak Savaşı ve terörle mücadele konusundaki tutumuyla İngiliz aydınlarının hayalkırıklığına uğratan Blair kitapta CIA'nin bir kuklası olarak resmediliyor.

Harris'in bu kitabı yazmasının kişisel bir nedeni olduğunu düşünüyorum. Harris Tony Blair'i destekleyenler arasındaymış hatta seçim gecesini onunla birlikte geçirecek kadar yakınmış Blair'e.

TEMPO HİÇ DÜŞMÜYOR

Ghost Writer'i çok beğenerek okudum. Tam elinizden düşüremeyeceğiniz bir kitap türü. Tempo hiç düşmüyor, ani dönüşlerle tahmin ettiğiniz sona tahmim etmeyeceğiniz bir şekilde ulaşıyorsunuz.

Ben kitabı orjinalinden okudum. Türkçe'de Altın Kitapları versiyonu var. Çevirisi hakkında yorum yapamayacağım. Ama İngilizce okumak hiç zor değil. İş hayatında İngilizce döküman okuyabilen biri çok rahat bu tip kitapları okur.



Kitap Roman Polanski tarafından filme de aktarılmış. Ben henüz seyretmedim ama her zamanki gibi kitabının daha iyi olacağına inanıyorum.

Sözün özü: Politik best-seller seviyorsanız, maceradan hoşlanıyorsanız  'The Ghost Writer' haftasonu için ideal kitap.

8 Şubat 2012 Çarşamba

Editör Şart

Doğan Yurdakul'un 'Sırların Kavşağında' kitabını yeni bitirdim. Bu satırların yazıldığı sırada Doğan Yurdakul Odatv sanığı olarak tutuklu ve çok ciddi bir sağlık sorunu olmasına rağmen tedavi edilemiyor. Tutukluluk sürelerinin uzunluğu ve en temel sağlık hakkına kavuşamıyor olması da vicdanları yaralıyor.



'Sırların Kavşağında' Haçlı Seferleri'ni konu alan bir tarihi roman. 11. yüzyılda, Üçüncü Haçlı Seferi sırasında geçiyor. Paris'ten, Anadolu'ya uzanan bir coğrafyada tarihçi-yazar Francis'in hayat hikayesini izliyoruz. Paris, Antakya, Konya'da tarihi yapan ve yazanların mücadelesini izliyoruz. Doğu-Batı, Müslüman-Hristiyan ilişkileri, komplolar ve savaşı kazananların tarihi yazması hatta çarpıtması üzerine bir roman okuyoruz.

Bu dönem ve yaşananlar bu aralar çok ilgimi çektiği için kitaba büyük heyecanla başladım. Ama sonrası ne yazık ki hayalkırıklığı oldu.

Konu enteresan, dönem çok hareketli, Yurdakul'un dili de temiz. Peki neden beğenmedim kitabı? Çünkü kitap iyi bir editöryel süzgeçten geçirilmemişti.

Kitabın hedef kitlesi tam olarak belli değil. Bence gençlere yönelik bir tarih kitabı olarak yazılsa çok ilgi çekebilecekken arada kalmış. Tarih hikayesi mi, aşk hikayesi mi net değil. Bir anda pek çok konuyu birarada anlatmaya çalışıyor. Ayıklansa ve hikayesi netleşse çok daha iyi bir kitap olabilecekken ne yazı ki olamamış.

Aşağıdaki linkte Doğan Yurdakul'un kitapla ilgili bir röportajı var. Kitabın mesajını ve konusunu gayet iyi anlatıyor. Umarım Yurdakul bir an önce özgürlüğüne ve sağlığına kavuşup, yeni kitaplar yazar.

http://www.odatv.com/n.php?n=iste-sirlarin-kavsaginda-romaninin-sirlari-2901121200

Tarih Kitaplarının Vazgeçilmezleri

Tarihi kitapları, özellikle de çok farklı isimler ve karmaşık ilişkiler varsa takip etmek zordur. Bunun için yapılacak çok basit editöryel düzenlemeler var. Yabancı tarih kitaplarında ve romanlarında sıklıkla yapılır.

  • Öncelikle dönemin bir kronolojisine mutlaka ihtiyaç var. İlk Haçlı Seferi ne zaman oldu? Kudüs ne zaman Hristiyanlar'ın eline geçti? gibi sorulara anında cevap verebilecek kadar iyi tarih bilen çok az insan var. Kısa bir kronoloji kitabı takip açısından mutlaka gerekli.

  • 'Kim, kimdir?' bölümü hazırlanmalı.Haçlı Seferleri pek çok ülkenin, soylunun katıldığı ve karmaşık ilişkilerin yaşandığı bir dönem. Aslan Yürekli Richard'ı herkes duymuş olabilir ama Kudüs Kralı ya da Urfa Kontu kimdir, aralarındaki ilişki nedir diye kısa açıklamalar olmalı.

  • Bölgenin haritasına yer verilmeli. Akka neresi, Trablusşam neresi göstermek lazım. Haçlı Seferleri nereden geldi, nereye gitti anlatılmalı.

Bunlar aslında çok basit öneriler gibi gelebilir ama Türkçe pek çok tarih kitabı ya da romanda bulunmuyor. Ben 'Sırların Kavşağında'yı okurken Amin Maalouf'un ' Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri' kitabından faydalandım. Henüz kitabı bitirmedim ama gerçekten müthiş bir eser.