18 Mart 2012 Pazar

İstanbul Turist Olunca Güzel

Çalıştığım şirketin süper bir insan kaynakları uygulaması var; Doğumgününde bir günlük ekstra izin veriyorlar. Tam doğumgününüzde kullanmanız gerekli değil, üç ay içinde istediğiniz bir zaman kullanabilirsiniz.

Geçen seneki iznimi İstanbul'da turist olarak şu şekilde kullanmış ve çok iyi vakit geçirmiştim. O nedenle bu sene için de bir planlama yaptım ve yine İstanbul'da bir günlüğüne turist oldum.

İlk durak; Kariye Müzesi

Cuma sabahı hava nefisti. Allah için çok sert bir kışın ardından güneşi görmek iyi geldi. Sabah evde kahvaltının ardından Kadıköy'den vapurla Eminönü'ye geçtik. Eminönü'den de otobüsle Balat'a gittik. Balat'tan yokuş yukarı çıkarken hem güzel Balat sokaklarını gördük hem de nefesimiz açıldı. Sokaklar enteresan gerçekten, evler ve süren yaşam günümüzden farklı bir çağda gibi.



Hedefimiz Kariye Müzesi idi. Kariye Müzesi, Ayasofya'dan sonra İstanbul'daki en ilginç Bizans Kilisesi olarak tanımlanıyor. Binayı ilginç kılan mimarisi değil, içindeki mozaik ve freskler. İstanbul'un fethinden sonra camiye çevrilen kilisede mozaik ve fresklerin üstünün alçıyla kapatılmış olması fresklerin günümüze kadar gelmesini sağlamış. Kariye isminin ' kırda ' anlamına gelen Khora'dan geldiği düşünülüyor. Yapıldığı dönemde sur dışında, kırsal bölgede kaldığı için bu isim verilmiş.

1077'de yapıldığı tahmin edilen bugünkü kilisenin içindeki fresk ve mozaikler 1315-1321 döneminden kalma. Mozaikler kilisenin bütün tavanlarını kaplıyor. Hem Hristiyanlık tarihine hem de Bizans'a dair pekçok tasvir var. En büyük özellikleri ise işçiliğin inanılmaz inceliği ve mozaiklerin canlılığı. İsa'nın yüzündeki farklı tonlar,yanaklarının pembeliği, kıyafetlerin kıvrımları çok etkileyici.





Mozaikler 'dünyadaki en ilginç Bizans resimleri serisi' olarak kabul ediliyor ve Rönesans'ın şafağı olarak nitelendiriliyor.




Benim için hoş bir şey de geçen sene okuduğum Moğolların Meryem'i romanının kahramanının mozaiğini görmekti. Üstteki mozaikte genç kadın İsa'ya bağlılığını bildiriyor.

Hristiyanlık tarihine ve hikayelerine hakim olmadığım için resimlerin manalarını çok kavrayamadım ama sanatsal olarak zevkine varmak için çok da anlamak gerekmiyor zaten.

Kilisenin duvarlarını kaplayan mermerler de nefis. Doğal mermer desenlerini birbirine uydurarak desenler oluşturulmuş.

Kilise tam anlamıyla sabrın, el işçiliğinin ve sanatın doruğu.

Kilisenin çevresi Turing tarafından düzenlenmiş. Sandalyeleri plastik olsa da çayı güzel olan bir çay bahçesinde oturup, manzaranın tadını çıkartabiliyorsunuz. Kariye Oteli ve Osmanlı dönem yemekleri sunan Asitane Restoran da hemen müzenin yanında.

Ben müzeye girerken 20 TL'ye Müzekart aldım. Sadece Kariye Müzesi'nin girişinin 15 TL olduğunu düşününce pek çok müzede geçerli yıllık kart çok mantıklı geldi. Şimdi amacım kartın hakkını vermek:)

İkinci durak; Kapalıçarşı

Müzeden sonra otobüsle, tramvaya binmek için Çapa'ya geldik. Tramvaydan Beyazıt'ta inip,Kapalıçarşı'ya girdik. Kapalıçarşı renkleri, kokuları, sesleri ile beni büyüleyen bir yer. Esnafın kendi arasındaki ilişkisi, usta-çırak ritüelleri, birbirlerine güvenleri beni şaşırtıyor. Çok uzun olmasa da sokaklarında gezmek, kaybolmak,renklere boğulmak bana iyi geliyor.

Lezzet durağı; Nar Gourmet

Öğle yemeği için tercihimiz ise Nuruosmaniye'de Armaggan'ın üst katındaki Nar Gourmet Restaurant oldu. Armaggan Anadolu ve Osmanlı sanatından stilize mücevher, tekstil ürünü ve dekorasyon objesi  satan çok katlı bir mağaza. Ürünler nefis fakat ultra pahalı. Yabancı ve zevkli zengin turistler içinse bir cennet.

En üstteki Nar Gourmet bu topraklardan gelen yemeklerin en güzellerini eski usullerle pişiriyor ve yaşatıyor. Masaya hemen acur ve pancar turşusu geliyor. Ben çeşit çeşit ot ve zeytinyağlı yedim. Bakla ve enginar sezonumu da açtım. Servis on numara. Fiyatlar da, özellikle içki içmezseniz son derece makul.

Hem mağazadan hem lokantadan çok gurur duydum. Yabancı bir misafiriniz ağırlamak için çok şık bir mekan.

Ayrıca Nar ürünlerini internetten de almak mümkün.

Sanat durağı; Van Gogh Experience

Yemeği yakmak için Nuruosmaniye'dan Sirkeci'ye yürüdüm ve tramvayla Karaköy'e geçtim. Günün son durağı Antrepo'daki Van Gogh sergisi idi.


Burada Müze Kart geçmediği için 15 TL verip, biletimi aldım.

Bu işe aslında sergi dememek lazım. İngilizcesinde dedikleri gibi 'experience-deneyim' tanımlamak için daha doğru olur. Müzik, Van Gogh'un mektuplarından bölümlerle beraber Van Gogh eserlerini bütünlüyor ve ziyaretçiyi Van Gogh'un dünyasına sokuyor.



Süreki devam eden bir gösteri gibi. Anlamak için baştan sona izlemek lazım ve en önemlisi gitmeden biraz çalışmak gerek.

Özellikle tek bir resmi parçalara böldükleri bölümler bana etkileyici geldi.

Bir de cuma öğleden sonra olmasına rağmen son derece kalabalıktı. İlgi sevindirici. Haftasonu çok kalabalık olacağı için mümkünse haftaiçi gidin.

Günün özeti:

  • Rehber olarak John Freely'nin 'İstanbul'u Dolaşırken'ini kullandım. Nefis.
  • Turist olacaksanız toplu taşıma kullanın. Hiç trafik yaşamadım. Çok ucuza gezdim.
  • İstanbul'da turist olmak çok zevkli. Gene gelecek ben:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder