Çalıştığım şirkette doğumgünlerinde bir gün ekstra izin veriyorlar. Ben de iznimi ne zamandır yapmak istediğim şeyleri yapmak için bir fırsat olarak kullandım.
Şükrü de izin aldı ve ikimiz başbaşa İstanbul’da turist olarak bir gün geçirdik. Herkese tavsiye ederim.
Dakika Bir; Ayağımı Burktum
Tabii ki gün tam planlanan şekilde başlayamadı. Bizim onu bırakıp dışarı gideceğimizi anlayan Zeynep arıza çıkardı. Aysel onu giydirip, bizimle beraber aşağıya indi. Onlar arka bahçeye doğru giderken, ben de çaktırmadan kaçmaya çalışıyordum ki; ayağımı burktum. Resmen gözümün önünde yıldızlar uçuştu acıdan. Ama kendimi gezmeye öyle bir şartlamıştım ki; ayağım burkulmuş halde plana devam ettik.
İlk olarak Kadıköy Beyaz Fırın’da kahvaltı edip, vapurla Eminönü’ye geçtik. Oradan da tramvayla Beyazıt’a geldik. Ve günün ilk durağı Süleymaniye Cami’ne geldik. Süleymaniye’yi restorasyon nedeniyle bir türlü görememiştim. Hem çok sade hem de çok görkemli bir cami. Özellikle Haliç’in karşı yakasından adeta bir dağ gibi görünüyor. Zaten bir hikayeye göre Sinan Kayseri Ağırnas’taki çocukluğu boyunca karşısındaki Erciyes Dağı’nı seyretmiş ve çok etkilenmiş. Süleymaniye Cami’ni yaparken de Erciyes gibi ulu bir dağ silueti yaratmak istemiş.
Bu arada millet ayaklanmadan tekrar hatırlatayım. Mimar Sinan bir devşirme. Kayseri Ağırnas’lı bir Rum genci iken Osmanlı ordusuna katılmak için yeniçeriler tarafından devşiriliyor. Hristiyan doğan Sinan Osmanlı’nın en görkemli yapılarına imza atıyor.
Süleymaniye Cami ve külliyesi çok etkileyici. Fakat cami içindeki plastik güvenlik klübeleri, külliye içindeki derme-çatma çay bahçeleri ortama hiç yakışmıyor.
Kapalıçarşı Kapalıkutu
Sülaymaniye’den sonra Kapalıçarşı’ya geldik. Kapalıçarşı beni her defasında renkleri ve sesleriyle beni etkileyen bir yer. Kaybolmadan gezmek mümkün değil. İnsana gerçekten coşku veriyor. Mısır Çarşısı üzerinden Galata Köprüsü’ne ulaştık. Köprüyü yürüyerek geçtikten sonra Galata Kulesi’nin oraya çıktık. Kulenin çevresi çok hareketlenmiş. Birbirinden renki dükkanlar var.
Öğle yemeğini ne zamandır gitmek istediğimiz Kivahan’da yedik. Burası Anadolu’nun farklı yörelerinden yemekler sunan bir mekan. İçki servisi de var. Yediğimiz her şey çok başarılıydı.
Ardından arkadaşımın Laundromat isimli tasarım dükkanına uğradık. Nefis sadelikte kıyafetler vardı.
Akşam için de Borusan Filarmoni Orkestrası’nın çocuklar için olan konserine gittik. Memet Ali Alabora parçaları oynayarak anlattı. Orkestra da adım adım çaldı. Kuzey daha çok yanındaki arkadaşının Iphone’da oynadığı oyunla ilgilense de Şükrü ve benim için ilginç bir deneyimdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder