Bu haftasonu kitap ve film açısından oldukça verimli geçti. Çete gündüz çok yorulup, akşamları erkenden sızınca iki akşam üstüste film izleme fırsatımız oldu.
İlk filmimiz ‘The Way Back’ti.
Film 1940 yılında Sibirya’da bulunan bir çalışma kampından kaçan bir grup tutuklunun hikayesini anlatıyor. Farklı nedenlerden çalışma kampına gönderilen esirler , kaybedecek bir şeyleri olmamasının verdiği cesaretle kamptan kaçıyor. Yanlarında son derece az yiyecek var ve Sibirya’nın soğuğu önlerindeki en büyük engel. Güneşe bakarak yollarını buluyor ve insanlardan mümkün olduğu kadar uzak durarak ilerliyorlar. Planları Baykal gölü kenarından ilerleyerek, güneye inip Moğolistan’a geçmek.
Açlıkla, vahşi hayvanlarla, susuzlukla, -40 derece soğukla mücadele ediyorlar. Arada kayıplar verseler de Moğolistan sınırına ulaşmayı başarıyorlar. Fakat sınır levhasındaki orak-çekiçten Moğolistan’ın da komunizme teslim olduğunu anlayıp kaçmaya devam etmeye karar veriyorlar. Bu defa hedef Gobi Çölü’nü aşmak ve Himalayalar üzerinden Hindistan’a ulaşmak.
Ve başarıyorlar. Günümüzün en üstün teknolojik kıyafetleri, yürüyüş ayakkabıları ile bile aşılması zor olan dağları ayaklarına sardıkları hayvan derileri ile aşıyorlar. 6500 kilometrelik bir özgürlük yolcuğunu tamamlıyorlar.
Gerçek olamayacak kadar mucizevi bir hikaye
Film; insan azmine şapka çıkarmanızı sağlayan bir yol hikayesi. Çekimler, oyunculuk on numara. Farklı karakterlerin çok derinine de inilmese de grup içindeki roller çok belli.
Filmin başında ‘Gerçek olaylardan esinlenmiştir’diyor. Tabii ki filmin gerçek bir hikaye olduğunu düşünmek etkiyi çok artırıyor. Fakat burada bazı şüpheler var. Film, ekibin lideri Polonyalı Sławomir Rawicz tarafından 1955’te yazılmış bit kitaba dayanıyor. Fakat sonradan Sławomir Rawicz’in kamptan kaçmadığı, salıverildiği ortaya çıkmış. Daha sonra başka bir Polonyalı bu hikayenin kendi başından geçtiğini Rawicz’in bu hikayeyi ondan dinleyip, kitap yazdığını açıklamış.
Bence burada önemli olan bu hikayenin kimin tarafından yaşandığı ya da yaşanıp yaşanmadığı değil. Önemli olan;bu tip hikayelerin yaşanabilir olması ve yaşanmak zorunda kalınması . Ve gerçeklerin yıllarca gizli kalsa da eninde sonunda ortaya çıkması.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder