Güzel bir Eylül'ün ardından sonbahar aniden geldi. Yağmur, rüzgar, erken çöken akşamla beraber bütün atmosfer değişti. Artık belli. Vakit; polisiye vaktidir, gerilim vaktidir, insan ruhunun karanlık köşelerine inme vaktidir.
Ben de hemen ortama uyum sağladım ve sezonun ilk polisiyesi olarak Simenon'un 'Ormandaki Deli'sini okudum.
Simenon benim çok beğendiğim yazarlardan biri. 200'ü aşkın kitap yazmış, çok üretken bir yazar. Baş karakteri Komiser Maigret olsa da benim asıl favorim Maigretsiz kitapları. Maigretsiz kitaplarında kimi zaman cinayet oluyor. Ama olmasa da o karanlık atmosfer, iç sıkıntısı, içten içe yükselen gerilim hiç eksik olmuyor.
Türkçe'ye iki yüz eserinin çok azı çevrilmiş durumda. Bulursanız kaçırmayın. Nisan Yayınları'ndan çıkanların çevirisi çok başarılı. 'Kedi', 'Bella'nın Ölümü' nefis. İngilizce okuduklarımdan aslen bir aşk hikayesini anlatan 'Three Bedrooms in Manhattan' beni çok etkiledi. 'Dirty Snow' ve 'Tropic Moon' da yazarın atmosfer yaratmadaki ustalığını gösteren iki roman.
'Ormandaki Deli' bir Maigret kitabı. Fakat Maigret kitabın çok büyük bölümünde yataktan çıkamıyor. Katili tespit etmek nispeten kolay ama arkadaki hikaye gerçekten sürprizli.
Kısa cümleler, süsten uzak benzetmeler, farklı karakterlerle her Simenon romanının verdiği keyfi veriyor. Özellikle tıkanan İstanbul trafiğinde serviste okumak için ideal.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder