16 Aralık 2024 Pazartesi

2024 Yılında Okuduğum Kitaplar- Aralık

 

Bu ay ilk olarak Peter Watson'un 'Hiçlik Çağı'na başladım. Daha önce aynı yazarın 'Fikirler Tarihi'ni, büyük bir hayranlıkla okumuştum. Watson çok zor ve iddialı bir işe soyumarak insanlık tarihi boyunca gelişen düşünce akımlarını ivelemeiş ve bunları son derece anlaşılır bir şekilde yazmıştı. 

 O kitabı okumuş olmamdan da cesaret alarak 'Hiçlik Çağı'nı okumaya başladım. Bu defa Watson Nietzsche'nin meşhur 'Tanrı öldü' sözünden sonraki felsefe dünyasını ele almış. Ateizm ve sonrasındaki düşünce ve sanat akımlarını okuyoruz. Bazı bölümler beni zorladı. Her filozofa ayrı vakit ayırmak gerekli. 


Arada Liz Behmoaras'ın Azra Erhat biyografisi 'Küçük Dev Kadın Azra'yı okudum. Halikarnas Balıkçısı vasıtasıyla tanıdığım ve çalışmalarına büyük saygı duyduğum Erhat'ın özel hayatını, çocukluğunu ve yaşadığı zorlukları öğrenmek çok ilgimi çekti. Behmoaras'ın dili son derece sade ve rahat okunur. Erhat'ın hayatı paralelinde yıkılan Osmanlı İmparatorluğu'nu, yeni kurulan Cumhuriyet'i, aydınların coşkusunu ve çektikleri zorlukları, yurtdışından gelen bilim adamlarının katkısını okumak çok bilgilendirici. Balıkçı ile büyük aşklarını ve zorlu-değişen ilişkilerini okumak da beni çok duygulandırdı. Zeki ve çok çalışkan Azra Erhat'ı tüm kadınlar tanımalı, mirası hep yaşamalı. 

3 Aralık 2024 Salı

Bağ kurmak

 Hayatı anlamlı kılan şey kurduğumuz bağlar bence. Diğer insanlarla, yaptığımız işle, mekanlarla, kullandığımız eşyalarla kurduğumuz bağ yaşamı güzelleştiriyor. 

 En önemlisi tabii ki başka insanlarla kurduğumuz bağ. Onları tanımak, sevmek, önemsemek, paylaşmak, beraber gülmek ve ağlamak sayesinde o minik bağlar güçleniyor ve o kişi bizim için önemli hale geliyor. 

Bağ kurmak zaman ve çaba istiyor. Bazı durumlar hızlı ve sıkı bağlar kurulmasını sağlasa da makul olan zamanla gelişen, sağlıklı bağlar. 

Sonra o bağların kopması gereken zamanlar geliyor. İşten ayrılma, taşınma ya da arkadaşlığın bitmesi gibi durumlarda bağlar bazen ani bazen de zamanla kopuyor. Bağ ne kadar sıkıysa, kopuş o kadar acı verici olabiliyor. Ama acı hissetmek bir taraftan insan olduğumuzu, sevebildiğimizi ve duygularımız olduğunu hatırlattığı için güzel.

Bağ kurarak yaşayalım, elimizi uzatalım, bağlanalım. 

28 Kasım 2024 Perşembe

2024 Yılında Okuduğum Kitaplar-Kasım

 

Kasım ayı kitap okuma açısından  2024 yılının en verimli aylarından biriydi. Verimi sadece sayıya dair söylemiyorum, farklı türlerden unutulmayacak kitaplar okuduğum bir ay oldu. 

Ayın ilk kitabı Sally Rooney'nin 'Intermezzo'su idi. Çok popüler olduğu için Sally Rooney'den uzak durmuştum ama Zeynep Özcıbır çok tavsiye ettiği için aldım. Ve gerçekten çok beğenerek, hızla okudum. Rooney, babalarını kaybetmiş iki erkek arasındaki ilişkiden yola çıkarak modern dünyanın dertlerine ayna tutmuş. Sade dili, akan konusu ve twistleriyle tam günümüz romanı. 

Beyoğlu'ndaki Minoa pek nefis bir kitapçı. İngilizce koleksiyonu içinde Simenon'un şimdiye kadar okumadığım 'The Widow Couderc'ini buldum. Maigret harici Simenon romanlarını daha çok seviyorum, bu da beni yanıltmadı. Fransız taşrasında, tekinsizliği ilk satırından belli bir ortamda nefis bir gerilim romanı. 

Çalıştığım müzede İş Kültür'ün kitapçısı var. Bu cümleyi yazarken bile inanamıyorum. Müzede çalışıyorum ve içinde kitapçı var. Nasıl bir manifest yaptıysam artık:) 

Neyse, müzedeki kitapçımızın önerisi ile Emanuele Coccia'nın yazdığı 'Bitkilerin Yaşamı'nı aldım.  

Okuduğum en değişik kitaplardan biriydi. İnsanı dünyanın merkezinden çıkaran, bitkilere ve aldığımız nefese bile farklı bakmamızı sağlayacak bir kitap. Doğa felsefesi, bağlantısallık, yaşamdaki yerimiz üzerine uzun uzun düşündürecek bir kitap. Felsefe, şiir, biyoloji hepsi birden.


Twitter sayesinde öğrendiğim John Williams’ın yazdığı Özlem Yüksel’in çevirdiği ‘Augustus’u da okudum. Tarihi romanları sevenlere, özellikle Roma’ya meraklı olanlara yürekten tavsiye ederim. Döneme dair bir miktar aşinalığınız olsa iyi olur. Mektuplar, anılar ve farklı çevrelerden karakterlerle Roma. Bu ara mitolojideki ve tarihteki kadınların hikayeleri baştan yazılıyor. Augustus’un kızı Julia’nın da hikayesi yazılsa keşke.

Gianrico Carofiglio'nun yazdığı Sabahın Üçü’ bir oturuşta okuyup, bitirebileceğiniz ve karakterlerinin hep sizinle kalacağını bildiğiniz bir kısa roman. 48 saati uykusuz geçirmeleri gereken bir baba-oğulun birbirini tanıma hikayesi. Matematik, caz, büyümek ve hayatın kısalığı ve anlamı üzerine çok hoş bir kitap.


Ayın son kitabı da Sandor Marai'nin 'Mumlar Sonuna Kadar Yanar'ı oldu. Çok yakın iki arkadaşın aniden biten arkadaşlığının ve 41 yıl sonra tekrar buluşmalarının düşündürücü etkisi.

28 Ekim 2024 Pazartesi

2024 Yılında Okuduğum Kitaplar-Ekim

 Ekim ayı iş ve sosyallik  açısından hayli yoğun bir ay oldu. Bu durum tabii ki okuma hızımı da etkiledi ve ayı tek kitapla bitirdim ama bu yıl okuduğum en iyi kitaplardan biri olduğu için kendimi çok verimli bir ay geçirmiş olarak görüyorum. 


Kitabı tamamen tesadüfen Minoa'dan aldım. Ünlü sanat tarihçisi ve sanat eleştirmeni Charlotte Mullins'in  'A Little History of Art'  başlıklı kitabı insanların 100 bin yıllık sanat hayatına kısa, rahat okunur ve kapsayıcı bir dille yaklaşıyor. 


Buradaki kapsayıcı dil çok önemli çünkü daha önceden okuduğum sanat tarihi kitapları genelde Batı- beyaz ve erkek odaklıydı. Tabii ki eski Mısır ve Sümer'le başlıyorlardı ama sonra çok büyük çoğunlukla Avrupalı erkek sanatçıların öyküsüydü anlatılan. 

Mullins ise Hint, Japon, Çin, Osmanlı ve en önemlisi Afrika ve Güney Amerika'yı da katıyor bu büyük öyküye. Ve kadın sanatçıların sadece son iki yüzyılda değil çok daha eskiden de olduklarını görüyor, okuyoruz. Özellikle Afrika sanatının farklarını ve günümüz sanatı üzerindeki etkisini okumaya başlamak hoşuma gitti. Kadınların sanattaki rolü, obje olmaktan çıkmaya başlamaları ve geçtikleri yollar da kitaptaki önemli başlıklardan. 


Sanat akımları, dünya üzerindeki etkileri ve etkileşimleri de ancak konuya çok hakim birinin anlatabileceği netlikte yazılmış. Başta basit bulup, daha çok gençler için yazıldığını düşünmüştüm ama sonra yazarın işinde ne kadar usta olduğunu anladım. Son derece soyut konuları, çok iyi seçilmiş örneklerle ve kafada yeni sorular oluşturarak yazılmış bir sanat tarihi. Meraklısı için çok güzel bir kaynak. 



1 Ekim 2024 Salı

2024 Yılında Okuduğum Kitaplar-Eylül

 Çok yoğun geçen yaz aylarının ardından Eylül pek güzel geldi. Müzeyi açtık, 'Zeka, Dikkat ve İffet' kitabımız da yetişti. İki iş de bana büyük manevi tatmin sağladı ve çok kıymetli deneyim oldu. Bundan sonra müzelere gittiğim zaman her zamankinden fazla saygı göstereceğim. Harcanan emek, para, zaman inanılmaz büyük. 

İşler rahatlayınca tekrar keyif için okumaya başladım. İlk kitap 'Lezzetli Dünya Tarihi' oldu. Tarih boyunca beslenme, tarım, baharat, pişirme biçimleri ve ekonominin etkisi ve lezzettlerin yayılması konusunda son derece bilgilendirici ve eğlenceli bir kitap. Yazar t İspanyol olduğu için İspanya ile ilgili bölümler son derece detaylı. 

'Ne yersek oyuz' ya da 'Biz neysek, onu yeriz' Yaptığımız seçimler neredeyse hiç bir zaman kendi özgür seçimlerimiz değil. Yiyeceklerin kültürlerarası geçişlerini anlamak için güzel kitap. 

İkinci kitabım ise Viet Thanh Nguyen'un Pulitzer ödüllü 'Sempatizan'ı oldu. Kitabı çok duymuştum. Sevdiğim bir çevirmen olan Duygu Akın'ın çevirisi olduğu için daha da büyük hevesle okudum. Kitap, 1975'te Vietnam savaşında Saygon'un düşmesiyle açılıyor. İsimsiz kahramanımız çift taraflı bir ajan. İnanmış bir komünist olarak CIA'ye de çalışıyor. ABD Vietnam'dan çekilirken o ve başka Amerikan taraftarları ABD'ye iltica ediyorlar. Sempatizan hep iki taraflı, iki beyinli ve aslında hiç bir yere ait olamayan biri. Annesi Vietnamlı, babası ise Fransız bir rahip olan kahramanımız 'piç' olduğu için doğduğu günden itibaren arada kalmış. Kitap son derece sert savaş ve işkence sahneleri ile dolu. Mürekkepbalığı ile yapılan mastürbasyon sahnesi, Coppola'nın meşhur 'Apocalypse Now' ının çekiliş öyküsü, Saygon'dan kaçış, yeniden eğitim kampındaki işkence anları çok sert yazılmış. 

Kitap hem bir göç, hem de arkadaşlık hikayesi. Kahramanımızın annesinin fedakarlıkları, kadınların hayatları boyunca yaşadıkları zorluklar, Vietnam'ın ve vatandaşlarının makus talihi, demokrasi yalanları hepsi var kitapta. Çok başarılı bir roman. Ben bitirdikten sonra Vietnamlı olmadığıma çok şükrettim şahsen. 

Arada bir de mavi renginin tarihini anlatan Michel Pastoureau'nun 'Mavi/Bir Rengin Tarihi'ni parça parça okudum. Antik Yunan ve Roma dönemimde sevilmeyen hatta barbarlara uygun bulunan mavinin 11. Yüzyıl'dan sonra Avrupa'daki değişen hikayesini, sınıf değişiminin renk algımız ve seçimlerimiz üzerindeki etkisini anlatan çok ilginç bir çalışma. Kültürün değişimi ve seçimlerimizin bize bağlı olmadığını görmek açısından çok ilginç bir okuma oluyor. 

26 Ağustos 2024 Pazartesi

2024 Yılında Okuduğum Kitaplar-Ağustos

 

Ağustos ayı hem yoğun çalıştığım hem de kitap okumaya vakit bulduğum, güzel bir ay oldu. 

Ayın ilk kitabı Jose Eduardo Agualusa'nın  'Bukalemunlar Kitabı' idi. Afrika ile ilgili bilgim az olduğu ve Afrikalı yazarlardan da kitap okumak istediğim için geçen yıl almıştım, ancak fırsat oldu. 

Agualusa Angolalı bir yazar.  Güneybatı Afrika'da yer alan Angola diğer Afrika ülkeleri gibi uzun ve kanlı bir geçmiş sahip. Eski bir Portekiz sömürgesi olan Angola, iç savaş döneminde de büyük acılar yaşamış. 

Kitap tüm bunlardan izler taşıyor. Bu kısa ve rahat okunan romanı ilginç kılan ise anlatıcısının kimliği. Kitabın ismi de buradan geliyor çünkü hikayenin anlatıcısı bir geko. Yolları kesişenlerin, acılı ve kanlı öyküsünü bir bukalemun türünden dinliyoruz. 




Gerçeküstü ve aynı zamanda çok gerçek, zamanların, kimliklerin birbirine karıştığı bir küçük roman. Kimliklerimizin ne kadar gerçek olduğu, ne kadar uydurulduğuna dair bir yaşam öyküsü satıcısının evinde geçen, iç savaşı arka plana alan bir roman. 

İlginç bir tesadüf eseri Ağustos ayın isminde hayvan adı geçen kitaplar ayı oldu:) İkinci kitabım pek sevgili arkadaşım Nuray Önoğlu'nun çevirdiği, Yiyun Li'nin yazdığı 'Kazkafanın Kitabı' idi. Bu senenin en çok konuşulan kitaplarından biri olan 'Kazkafanın Kitabı' İkinci Dünya Savaşı sonrası Fransız taşrasında geçiyor. İki kızın çok yakın arkadaşlığına dair roman, taşranın acımasız hayatını anlatıyor. Yoksulluk, savaş, kadın olmak, arkadaşlık ve sevgiye dair sert bir hikaye. 







29 Temmuz 2024 Pazartesi

2024 Yılında Okuduğum Kitaplar-Temmuz

 Mayıs ve Haziran ayını hiç kitap okumadan geçirdiğim için biraz kaygılıydım. Aslında  -kendi zevkim için hiç kitap okumadım-demek daha doğru olur çünkü iş nedeniyle okumaya devam ettim. 

 Ve bu süreçte de kitaplarla ilgili bir iş seçmediğime çok mutlu oldum. İnsanın hobisini işi haline getirmesi, o hobiden aldığı zevki azaltabiliyor. Sevdiğin ama hobin olmayan bir işi seçmek daha mantıklı imiş. 

Bir ara, bir daha asla kitap okumak istemeyeceğimi bile düşündüm ve korktum. Neyse ki bir gün aniden kitap okuma arzum geri geldi ve Javier Marias'ın 'Duygusal Adam'ına başladım. 

Kitap, bir tren yolcuğunda karşılaşan dört kişinin kesişen ve değişen hayatını konu alıyor. Opera şarkıcısı bir İspanyol, Belçikalı banker, karısı ve eşlikçisi ile karşılaşır. Ve hepsinin hayatı değişir. 

Marias stili;  sakin başlayan, kendi içinde gerilim taşıyan ve ani polisiye dönüşlerle biten kısa bir roman. Tekrar okumaya başlamak için çok iyi geldi. 

Kitaptan bir bölüm:' O vakit kendi bilmiyorduysa da artık terk edilmişti. Ben de bilmiyordum: İnsan ne vakit seçilip alındığını da, ne vakit terk edildiğini de çoğu zaman bilmez, olayın hep arkamızdan gelişmesi bir yana, bu tür ani dönemeçlerin gerçekleştiği anı diğerlerinden yalıtmak mümkün olmadığı için, aynı şekilde insan seçilip alınmasının öz değerlerinden ya da erdemlerinden ötürü mü, kendi eşsiz varlığından ötürü mü, yoksa sadece bir başka yaşama rastlantı sonucu karıştığından ötürü mü olduğunu hiç bilmez.' 

Neyyire Gül Işık'ın yetkin çevirisi ile okumak bir zevkti. 

1 Temmuz 2024 Pazartesi

2024 Yılında Okuduğum Kitaplar-Haziran

 Bu ay değil kitap bitirmek, yeni bir kitap okumaya başlamadım bile. Çünkü iş olarak kitap okuyorum. Hobimi işim olarak seçmemekle ne kadar doğru bir karar verdiğimi 50 yaşımda bir kere daha anladım. Ve 18 yaşındaki Defne'ye, aklına, tercihlerine ve içgüdüsüne bir kere daha saygı duydum. 

Ve kitap okumayı özledim. 

30 Mayıs 2024 Perşembe

2024 Yılında Okuduğum Kitaplar-Mayıs

 0. Yazıyla 'sıfır'

2024 yılının Mayıs ayında hiç bir kitabı bitiremedim. Başladığım kitaplar oldu ama bitiremedim. Oluyor, işte bazen böyle. 


29 Nisan 2024 Pazartesi

2024 Yılında Okuduğum Kitaplar-Nisan

 

Nisan ayı okuma açısından son derece verimli geçti. Kendime verdiğim sözü tutmaktan, okuduklarımı düzenli olarak yazıp, paylaşmaktan da mennunum. Ortalama ayda üç ya da dört kitap okuyabiliyorum. Bu da yılda 34-40 kitap eder. Ne kadar az aslında. Ve bundan sonra geride kalan kaç yılım olduğunu da bilmediğim için okuyacağım kitapları dikkatli seçmek daha da önem kazanıyor. Belki de daha az kitabı, daha yavaş ve uzun zamanda okumalıyım.

Ayrıca nispeten daha az kadın yazar okuduğumu da fark ettim. Bu seneye özel mi bilmiyorum ama ağırlıklı olarak erkek yazarları seçmişim. 


Gelelim Nisan ayı kitaplarıma.  


Labirent-Amin Maalouf


Amin Maalouf her yazdığını okuyacağım yazarlardan. İlk Afrikalı Leo'yu okumuştum. Büyülendiğimi, hiç öyle bir roman okumadığımı düşündüğümü ve çok etkilendiğimi hatırlıyorum. 'Semerkand', 'Doğu'nun Limanları', 'Tanios Kayası' birbirinden güzel romanlardı. 'Arapların Gözünden Haçlı Seferleri' ise hayranlığımı artıran bir kitap oldu. Maalouf sadece kurmaca edebiyatta başarılı değildi, aynı zamanda tarihi bambaşka okuyabiliyor ve yazabiliyordu. 

Yıllar boyunca her yazdığını okumaya çalıştım. Bazısını daha çok beğendim, bazısını ise daha az. Ama hep çalışkan ve kıymetli buldum kendisini. 

Son zamanlarda yazdıkları giderek karamsarlaşmaya başlamıştı. Özellikle 'Uygarlıkların Batışı'nda iyice hissedilen bir umutsuzluk hakimdi. Başta anavatanı Lübnan olmak üzere Orta Doğu'nun halinden şikayet ve tüm dünyada kamplaşmaya, eşitsizliğe ve neredeyse dünya savaşına gidiliyor olduğuna dair öngörü ve uyarıları vardı. 

'Empedokles'in Dostları' ise yine hayli iç karartıcı bir bilimkurgu idi. Korona günlerinde pek de hoşuma gitmemişti açıkçası. 

Bu sene çıkan 'Labirent' i de tabii ki koşarak, alıp okudum. Maalouf dört büyük ülkenin tarihlerini, dönüm noktalarını, zaferlerini ve yenilgilerini ancak kendisinin yapabileceği akıcılıkta yazmış. Japonya, Çin, Rusya ve ABD'nin kuruluş, yükseliş hikayeleri, yaptıkları hatalar, kapıldıkları hırslar, gösterdikleri başarı ve başarısızlıklar sürükleyici bir şekilde anlatılmış. 

21. Yüzyılda bir şekilde karşı karşıya kalan bu dört büyük gücün zayıflıkları, güçleri ve tarihten aldıkları/alamadıkları dersler var bu kitapta. Ulaşılan zaferlerin kibre kapılındığı zaman nasıl da hezimete dönüştüğünü örneklerle görüyoruz. Meiji döneminde tüm dünyaya örnek olan Japonya hırsları nedeniyle tarihin en büyük yenilgisine uğruyor, nükleer bomba ile tarumar oluyor.

ABD İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa ve Japonya'ya destek olmayı seçerek, yeniden kurulmalarını sağlayarak büyük başarı kazanıyor ama Demir Perde'nin yıkılmasının ardından benzer basireti gösteremiyor. 

Kazanılan zaferlerden sonra düşmanı ezmeye çalışmak ve bilhassa gurur kırıcı anlaşmalar yapmanın sonucunu en iyi İkinci Dünya Savaşı gösteriyor aslında. Almanya'yı ezmeye yönelik barış sözleşmesi çok kısa zaman sonra çok daha büyük bir savaşa neden olmuştu. 

Maalouf 'Labirent'te yolunu kaybetmiş insanlığa net bir reçete sunmuyor. Daha çok yapılan hataların neler olduğunu göstererek, yapılmaması gerekenleri anlatıyor. Mutlak gücün mutlaka yozlaştığını, iyi niyetle başlayan hareketlerin otoriterleştikçe acımasızlaştığını tekrar tekrar görüyoruz. Tek yol, ülkelerin birbirine karşı değil, birlikte çalışmaya başlaması. İnsanlığın çıkış yolu bulabilmesi için elele çalışması şart. 

İnsan Nedir?

William Irvine aslında bir felsefeci. Daha önce Stoacılık üzerine yazdığı 'Güzel Yaşam Kılavuzu'nu okumuştum. Irvine bu antik felsefeyi günümüze uyarlayarak, bir yaşam kılavuzu sunuyordu. 

Irvine bu defa felsefenin temel sorusu olan 'İnsan Nedir? sorusuna cevap arıyor ve bilimin farklı dallarına göre bu soruyu cevaplıyor. Mikrobiyologların, genetikçilerin, fizikçilerin ayrı ayrı yanıtları var bu soruya. Dünyada yaşam nasıl başladı, nasıl gelişti, hücrelerimiz nasıl ve neden oluştu? Bizim varlığımızın bir nedeni ya da anlamı var mı? Sadece bir grup hücreden oluşan bir organizma mıyız? 

Irvine zor bir işi başarmış ve teknik konuları son derece anlaşılır bir şekilde aktarmış. Çevirmen Özge Çelik de son derece yetkin. 

Yazar insanı en basit olarak 'yaşam piyangosunun vurduğu çok şanslı aptallar' olarak tanımlamış. Gerçekten de kitabı okuyunca anlıyoruz ki, şu anda burada olup, kitap okuyup yorum yazacak Defne olmam için o kadar çok şey biraraya gelmiş durumda ki. Gerçekten hayatta olmak çok büyük bir şans. Belki de sürekli sorun ve anlam aramak yerine arada durup tadını çıkartmak gerekiyor. 


Ressam Vasıf'ın Gizli Aşklar Tarihi

Nisan ayının ilk romanı Murat Gülsoy'un 'Ressam Vasıf'ın Gizli Aşklar Tarihi' oldu. Murat Gülsoy çalışkan ve sistematik bir yazar. Bu romanında da Osmanlı'nın son dönemini ve Türk resim tarihini çok iyi çalıştığı belli. 

Osmanlı paşazadelerinden Ressam Vasıf'ın karakterinde 20.Yüzyıl İstanbul ve Paris'ini yaşıyor, neredeyse Türk resim sanatının tüm önde gelen isimlerini tanıyoruz. 

Nefis cümleler, aşka, sanata dair acı veren tespitlerle akan su gibi bir roman. 

Murat Gülsoy yapay zekayı kullanarak karakterini iyice ete kemiğe büründürmüş. Sürükleyici bir roman okumak isteyen herkese tavsiye ederim.

Medea.Sesler

Malum bu ara mitolojideki kadın kahramanların hikayelerini feminist bakışla yazmak popüler. Pek de güzel örnekleri var. Ursulacığımız 'Lavinia' ile yapmıştı, sonra 'Kirke' ve 'Troyalı Kadınlar' geldi. 

Gerçekten de ufuk açıcı, bambaşka yorumlar. 

Christa Wolf'un 'Medea.Sesler'inden ise haberim yoktu. Pek tatlı iş arkadaşım Özge'nin doğumgünü hediyesi olarak vermesiyle haberim oldu. Bu kadar zamanda da ancak sıra geldi.

Medea mitolojinin en korkulan kadın karakterlerinden biri. Büyücü ve evlat katili olarak anlatılan bir kötülük timsali adeta. 

Wolf ise hikayeyi başta Medea olmak üzere  altı değişik karakterin sesinden anlatarak bambaşka bir öykü sunuyor bize. Ataerkil toplumda ayakta kalmaya kadınları, medeniyetin altından çıkan vahşeti, yabancılara duyulan korku ve nefreti, göçmenliği asırlar ötesinden seslerle anlatılıyor. 

Wolf çok başarılı, çevirmen İlknur İgan da farklı sesleri Türkçe'de tekrar dile getirmiş adeta. 

Mitolojiye farklı yönden bakmak isteyenler için. 

Yaban Kazı

Nisan ayının son kitabı da Japon edebiyatının ilk modern klasiklerinden olan 'Yaban Kazı' oldu. 

Ogai Mori Japonya'nın batılılaşma döneminde eğitim için Avrupa'ya gönderilen ilk tıp öğrencilerinden. Memlekete döndükten sonra Meici döneminde yaşanan değişimleri ele aldığı romanlar yazıyor. 

Yaban Kazı da dokunaklı bir aşk hikayesi aslında ama çok fazla sembolik ve edebi açıdan bana fazla hitap etmedi. 





29 Mart 2024 Cuma

2024 Yılında Okuduğum Kitaplar-Mart

 Hayat Bilgisi- Alper Hasanoğlu


Psikiyatrist Alper Hasanoğlu  'Hayat Bilgisi' kitabında psikoloji, felsefe ve mitolojiyi biraraya getiren yazılarını toplamış.


Psikolojinin ana ekollerini ve kuramlarını anlattığı ilk bölüm nispeten daha klasik. Bilgilendirme amaçlı okunabilir. Aşka, modern hayata ve modern psikiyatriye eleştirel yaklaştığı kısımlar daha ilginç ve düşündürücü. 

Felsefe ile psikolojiyi birleştirdiği ve 'değerler' üzerinden hayatı sorguladığı kısımlar ise benim en çok sevdiğim bölümler oldu. 'Pozitif psikoloji' ve nefes/koçluk şarlatanlıkları hakkındaki kısımlar da içime su serpti. 

Farklı felsefe kitapları okumaya yönlendiren, iddiadan uzak duran ve sakinleştiren bir kitap. 


Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı- Romain Gary


Romain Gary ya da sonradan kullandığı takma adıyla  Emile Ajar dünya edebiyatının en ünlü isimlerinden biri. Litvanya'da doğan Gary annesiyle beraber henüz çocukken Polonya üzerinden Fransa'ya gelir ve annesinin büyük, tutkulu ve biraz da hastalıklı sevgisiyle büyür. Tiyatro oyuncusu annesi sürekli farklı işlerde çalışarak biricik oğlunu diplomat, yazar ve dünyayı kurtacak kişi olarak yetiştirir. 

Oğlunu çok seven anne, büyük fedakarlıklarla çok çeşitli dersler aldırır ve oğlunu yazmaya, spora yönlendirir. Sevgisi çok büyük, inancı tamdır. Gary de annesini çok sever ve hayatının şafağında ona bir söz verir. Dünyaya adaleti, iyiliği getirecektir. Bu tutulması imkansız söz, onun bütün hayatını, seçimlerini yönlendirir. 


'Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı' Roman Gary'nin otobiyografik romanı. Gary bu olağanüstü güzel romanda çocukluğunu ve gençliğini büyük bir açık yüreklilikle anlatıyor. Annesiyle ilişkisi bütün hayatını etkilerken, bu büyük sevgi onun 'oluk oluk akan çeşme başlarında susuzluktan ölecek halde' kalmasına neden oluyor. 

Annesi istediği için asker oluyor, savaş pilotu olarak nice madalya alıyor. Tüm zor zamanlarda içindeki iç sesi olarak annesi hep yanında oluyor. Ve sondaki büyük sürpriz de annesinin ona sonsuz desteğini bir kere daha gösteriyor. 

Gary son derece akıcı ve zaman zaman mizahi bir dille yazıyor. Gözyaşlarımı tutamadığım her bölümün arkasından, kahkahalarla güldüğüm yerler geldi. 

Ciltlerce anlatılacak anne-çocuk psikolojisini tek kitapla yazmış. Hayatın manasızlığına ama arada yakalanan anlamlı, güzel anlara dair de müthiş pasajlar var. 

Beraber olduğu kadınların hikayeleri, komşularının, annesine aşık olan adamların hikayeleri de unutulacak gibi değil. 

Alev Er'in yaptığı çeviri de gayet güzel ama takıldığım bir yer oldu. Çocuk Gary 'tuzlu hıyar'ı çok seviyor ve kavanozlarca yiyor. Acaba tuzlu hıyar değil de salatalık turşusu mu bahsedilen? 

'Her şey bir yana, hayat yaşamış olmanın acısına değiyordu doğrusu.'

Gary hep Big Sur plajında. 


27 Şubat 2024 Salı

2024 Yılında Okuduğum Kitaplar-Şubat

 




Ocak ayı çok uzun sürmüş gibi gelse de Şubat ayı sanki uçarak geçti. Bu ayı üç kitap okuyarak bitirmişim ve aldığım karara uyarak kısa da olsa okuduğum kitapları yazmaya devam ediyorum. Aferin bana ve omzuma küçük pıt. 

İstanbul'u Bul Bana-Hulki Aktunç

Şubat'ın ve şimdiye kadar 2024 yılının en güzel kitabı Hulki Aktunç'un 'İstanbul'u Bul Bana' kitabı oldu. Daha önce hiç Aktunç okumamıştım. Ayfer Tunç 'Kuru Kız'da o kadar çok bahsetmişti ki geçen seneden bu yana hep aklımdaydı. Kısmet bu kitapla başlamakmış. 'İstanbul'u Bul Bana' Hulki Aktunç'un 'Kostantınıyye Haberleri' gazetesine yazdığı denemelerden oluşuyor. Bu denemeleri bulup, derleyen editör Bengü Vahapoğlu'na özel teşekkür etmek lazım. Çünkü bu yazıların kaybolup gitmesi gerçekten çok yazık olurmuş. 

İstanbul'un delileri, argosu, kedileri, sorunları ve farklı karakterleri Aktunç'un lezzetli kalemiyle bizimle buluşuyor. İstanbul'u seven herkesin okuması gereken, pek hoş bir kitap. Yitip giden şehre ve geri gelmeyecek insanlara dair nefis yazılar. 

Kapaktaki Ara Güler fotoğrafı bu kitaba ancak bu kadar yakışır.

Hulki Aktunç okumaya devam edeceğim. 'Büyük Argo Sözlüğü'nü aldım, arada karıştırıyorum. 


Ankara- Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Cumhuriyet dönemi okumalarına devam ediyorum. Yakup Kadri'nin 'Ankara'sı da bu türün bir klasiği. Milli mücadele döneminde başlayıp, yeni devletin kuruluşu ve sonrasında Ankara'da ve toplumda yaşanan değişimleri anlatan kitap son derece eleştirel. Vatanı kurtarmak için başlayan mücadelenin nasıl yozlaştığını, bozulduğunu ve kişisel kazanç hırslarının öne çıktığını gösteriyor. Batı kültürünün yıkıcı etkisine açılan ve değişen  karakterlerin hepsi çok sembolik. Son bölüm ise Karaosmanoğlu'nun ideal ve yozlaşmamış Ankara'sını anlatan bir ütopya. 

Dönemi anlamak için önemli bir eser ama edebi açıdan fazla didaktik ve mesaj kaygılı. 






Hiç bir zaman tam olarak anladığımdan emin olamasam da evrim ve genler hakkında okumayı çok seviyorum. Her seferinde hem ne kadar çok hem de ne kadar az şey bildiğimizi fark ederek, büyük keyifle okuyorum bu tip bilim kitaplarını. 

Adam Rutherford bu kitapta evrimi ve hepimizin hikayesini anlatmış. Evrimin zannettiğimiz gibi bir ağaç gibi değil, karışık bir çalı gibi olduğu bilgisi bile benim için önemli. Evrim varılacak bir sonu hedeflemiyor, sürekli devam ediyor ve edecek. İnsanı diğer türlerden üstün kabul edebileceğimiz bir durum yok, günümüze gelen tüm türler aynı başarıyı göstermiş durumda. Ve yok olmayacağımızın hiç bir garantisi yok. Bir anda insan türü yok olabilir ve hayat yine akar gider. 

 Darwin ve Darwin'in kuzeni Francis Galton başta olmak üzere onlarca bilim adamı ve projenin hikayesi var kitapta. Genom haritalarının çıkarılmasıyla beraber bilimsel gelişme çok hızlanmış ve daha da hızlanacak. 

Ne yazık ki bu kitaplardan aklımda istediğim kadar çok şey kalmıyor. O nedenle aynı konuyu tekrar tekrar okumaya çalışıyorum. 

Mesela bu kitapta aklımda kalan konulardan biri kulak kirimizin tipinin bile genetik olarak farklı olabileceği. Neandertallerin yok olmadığı ve genetik olarak bizimle yaşamaya devam ettikleri de öyle. 

Bu kitap bu alanda okuduklarımın en iyisi değil ama yine de okuduğuma memnunum. 



30 Ocak 2024 Salı

2024 Yılında Okuduğum Kitaplar-Ocak

 

Bu yılbaşında aldığım klasik kararlardan biri; daha çok blog yazısı yazmaktı. Yazmaya başlamak zor geliyor, üşeniyorum ama aradan zaman geçtikten sonra yazdıklarımı okumayı seviyorum. O zaman daha çok yazmak lazım.Düşünmek, düşüncelerimi düzene koymak, hatırlamak için de yazmak mühim. 

Her kitap için ayrı post yazamasam da en azından her ay okuduğum kitapları toplu olarak yazabilirim diye düşündüm. O zaman Ocak ayıyla başlayalım. 




Açık Sır-Stella Rimington


2024 yılının ilk kitabı İngiliz İç İstihbarat Örgütü MI5'ın ilk kadın direktörü Stella Rimington'un otobiyografisi 'Açık Sır' oldu. Rimimgton'un gayet açık yüreklilikle yazdığı kitap, İkinci Dünya Savaşı'nda geçen zorlu çocukluğu ile başlıyor. Günümüzde 'travma' olarak adlandırılan nice olay, o zaman için hayatın olağan akışına dahil. Savaşın bitişiyle değişen yaşam, üniversite ve iş yaşamına adımlarla beraber kadının rolünü görmeye başlıyoruz. Kahkahalarla okuduğum yerler olmakla beraber son derece sert bir kitap aslında. Eşinin görevi nedeniyle Hindistan'a giden Rimington devlet göreviyle orada tanışıyor ve sonra adım adım istihbarat örgütünde en tepeye kadar yükseliyor. 


Kadının çalışma hayatındaki rolü ve değişimi üzerine çok fazla bölüm var. Tüm çalışan anneler gibi Rimington da işe çocuğunu getirmek zorunda kalıyor. Ama iş gizli ajanla, gizli evde buluşma olunca işe çocuk getirmek komik bir hal alıyor. Ya da bir ajanı taraf değiştirmeye ikna etmeye çalışırken, ajandan hasta çocuğu hasteneye götürmek için taksi parası borç alınca görev başarısızlığa uğrayabiliyor. Hem casusiyeye hem de kadın haklarına meraklı biri olarak samimi bulduğum ve etkilenerek okuduğum bir kitap oldu. 


Rimington otobiyografisinden başka casus romanları da yazmış. 





Karasevdalılar-Javier Marias



Javier Marias'ı nasıl ve kimden duydum tam olarak hatırlamıyorum. Geçen senenin sonunda ilk olarak Berta Isla'yı okudum ve çarpıldım. Basit bir hikayeyi, bu kadar derinlemesine ve yoğun anlatmak müthiş bir edebi beceri. Marias okumaya devam edeceğim belliydi. 


O yüzden yılın ilk kitaplarından biri 'Karasevdalılar' oldu. Marias yine basit görünebilecek bir konu seçmiş. Birbirini çok sevdiği belli olan ve her sabah aynı kafede kahvaltı eden evli bir çift ve onların mutluluğuna kafede şahit olan bir kadın. Evli çiftten koca, saçma bir şekilde cinayete kurban gider ve olaylar gelişir. Az sayıda karakter yine çok derinlemesine inceleniyor. Tek bir bakışla bu kadar çok şey anlatılabilir mi? Duygular bu kadar derinlikli anlaşılabilir mi? Marias gerçek bir sihirbaz. Bu kitapta da Marias sonda bir 'twist' yapıyor ve biz son sayfayla beraber kendimizi uzaklara bakarken buluyoruz. Çok,çok iyi. 



Yaban-Yakup Kadri Karaosmanoğlu


Yeni işim nedeniyle Cumhuriyetin ilk dönemiyle ilgili elimden geldiğince okumaya çalışıyorum. O nedenle  bu alanın klasiklerinden olan Yakup Kadri'nin 'Yaban'ını tekrar okudum. Üniversitede Ayhan Aktar'ın 'Sosyoloji' dersinde 'Türk Romanı paralelinde Tarih' başlığı altında okumuştuk. 


Kitap, bir Osmanlı aydınının Anadolu ile tanışmasını son derece sert bir şekilde anlatıyor. Günümüzün popüler tabiriyle 'Anadolu irfanı' tüm çıplaklığı ile burada. Ahmet Celal tipik bir Tanzimat aydını olarak halkın çıkarcılığı, acımasızlığı ile karşılaşıyor ve başta kabul etmek istemese de kabahatin kendisinde ve kendisi gibilerde olduğunu anlıyor. 


Anadolu cephesinde değişen bir şey yok!



Heveskar Çevirmen-Osman Akınhay


‘Heveskar Çevirmen’de Osman Akınhay hapishane yıllarında başlayan çevirmenlik macerasıyla beraber Türkiye’deki yayıncılık sektöründeki değişimi ve solun hikayesini de anlatmış. Müebbet almış bir genç nasıl hapiste İngilizce öğrenir, onlarca kitap çevirir?

İçerde nasıl bir hayat var? Aziz Nesin’den, Elif Şafak’a yayıncılık dünyasından onlarca karaktere rastlıyoruz. Solun çökmesinin etkileri,yayıncılığın siyasal /kültürel bir alan olmasından bir ‘piyasa’ haline gelmesi, kişisel gelişim Kitapları furyası, Doğan Cüceloğlu’nun şaşırtıcı teklifi ve daha pek çok ilginç anı. ‘Heveskar Çevirmen’ zorlu bir hayatın, azimli hikayesi.