İki yaşından büyük çocuğu olan tüm annelerin en çok seyrettiği film türü, hiç şüphesiz çizgi-film ve animasyondur. Hatta çizgi-filmden başka hiç bir şey seyredemeyen pek çok anne olduğundan eminim. Ben de onlardan biriyim. Kaşif Dora'dan Sünger Bob'a tüm çizgi-film dünyasına hakimim. Çocukların sevdikleri bir filmi en az bin kez izlediklerini ve 'mutlaka' sizin de izlemenizi istediklerini de düşünürseniz geceleri rüyalarımın animasyon şeklinde olmasına şaşırmamak lazım.
Hal böyleyken, kırk yılda bir kendi zevkim için sinemaya gittiğimde niye yine bir çizgi-film seçtim? Kader, kısmet diyelim.
Konuşma yok, görsel efekt yok
Nefis işşizlik günlerimde, kader ortağım Zeynep'le Film Ekimi'nde 'Sihirbaz-The Illusıonıst'e gittik. Film mesleği ve dolayısıyla kendisi gözden düşen bir sihirbazın hikayesini anlatıyor. Sihirbazımız iş bulmak için şehirden şehire, ülkeden ülkeye dolaşırken yaptığı numaraları gerçek sanan bir kızla tanışır ve olaylar gelişir.
Film, son yıllarda maruz kaldığım çizgi-film ve animasyonlardan o kadar farklıydı ki! Bir kere diyalog çok azdı. Konuşmadan da olaylar ve en önemlisi duygular anlatılabiliyormuş demek. Renkler pastel, müzik yumuşak, görsel efektse yoktu. Filmi makineler değil, insanlar elle çizmişti. Aradaki şehir manzaraları resim olarak duvara asılacak kadar güzeldi. Ve hikaye daha doğrusu hayat mı demeliyim insanı ağlatacak kadar dokunaklıydı.
Çok etkilendim. Yönetmenin çabasına, cesaretine hayran kaldım. Çocuklar ne kadar sever bilmem ama evdeki dev çizgi-film koleksiyonunda benim parçam olmayı hakediyor.
Mutlaka birinci filmi Le Triplets de Belleville'i de izlemelisin. Diyalog kullanmamasi acaba sozun bittigi yerdeki hayatlari anlatmasindan mi?
YanıtlaSilDaha bugün izlenecekler listeme almıştım filmi. Yorumlarından yola çıkarak arayı fazla uzatmadan bu hafta içine alayım madem, bekletmeyeyim.
YanıtlaSil