Kasım ayı kitap okuma açısından 2024 yılının en verimli aylarından biriydi. Verimi sadece sayıya dair söylemiyorum, farklı türlerden unutulmayacak kitaplar okuduğum bir ay oldu.
Ayın ilk kitabı Sally Rooney'nin 'Intermezzo'su idi. Çok popüler olduğu için Sally Rooney'den uzak durmuştum ama Zeynep Özcıbır çok tavsiye ettiği için aldım. Ve gerçekten çok beğenerek, hızla okudum. Rooney, babalarını kaybetmiş iki erkek arasındaki ilişkiden yola çıkarak modern dünyanın dertlerine ayna tutmuş. Sade dili, akan konusu ve twistleriyle tam günümüz romanı.
Beyoğlu'ndaki Minoa pek nefis bir kitapçı. İngilizce koleksiyonu içinde Simenon'un şimdiye kadar okumadığım 'The Widow Couderc'ini buldum. Maigret harici Simenon romanlarını daha çok seviyorum, bu da beni yanıltmadı. Fransız taşrasında, tekinsizliği ilk satırından belli bir ortamda nefis bir gerilim romanı.
Çalıştığım müzede İş Kültür'ün kitapçısı var. Bu cümleyi yazarken bile inanamıyorum. Müzede çalışıyorum ve içinde kitapçı var. Nasıl bir manifest yaptıysam artık:)
Neyse, müzedeki kitapçımızın önerisi ile Emanuele Coccia'nın yazdığı 'Bitkilerin Yaşamı'nı aldım.
Okuduğum en değişik kitaplardan biriydi. İnsanı dünyanın merkezinden çıkaran, bitkilere ve aldığımız nefese bile farklı bakmamızı sağlayacak bir kitap. Doğa felsefesi, bağlantısallık, yaşamdaki yerimiz üzerine uzun uzun düşündürecek bir kitap. Felsefe, şiir, biyoloji hepsi birden.
Twitter sayesinde öğrendiğim John Williams’ın yazdığı Özlem Yüksel’in çevirdiği ‘Augustus’u da okudum. Tarihi romanları sevenlere, özellikle Roma’ya meraklı olanlara yürekten tavsiye ederim. Döneme dair bir miktar aşinalığınız olsa iyi olur. Mektuplar, anılar ve farklı çevrelerden karakterlerle Roma. Bu ara mitolojideki ve tarihteki kadınların hikayeleri baştan yazılıyor. Augustus’un kızı Julia’nın da hikayesi yazılsa keşke.
Ayın son kitabı da Sandor Marai'nin 'Mumlar Sonuna Kadar Yanar'ı oldu. Çok yakın iki arkadaşın aniden biten arkadaşlığının ve 41 yıl sonra tekrar buluşmalarının düşündürücü etkisi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder