‘Ölmeden Önce
Görmeniz Gereken 1000 Yer’, ‘Roma’da Mutlaka Yapmanız 10 Şey’ başlıklı kitaplar
çok satıyor. Biz de bu kitapları hatmedip, maddelerin üzerinden geçtikçe
kendimizi seyahat etmiş ve Roma’yı görmüş sayıyoruz. Peki, gerçekten öyle mi?
Bir şehirdeki turistik yerleri görmek, listemizi tamamlamak o şehri tanımamızı
sağlıyor mu?
Cevabınızı vermeden önce Nicholas Woodsworth’ün ‘Mayi Kıta-Bir Akdeniz Üçlemesi’ni okumanızı
tavsiye ederim. İskenderiye-Venedik-İstanbul ayakları olan üçlemenin şu an için
sadece İskenderiye cildi Türkçe’ye çevrildi. Üçleme alıştığımız rehber
kitaplardan farklı bir gezi-anı kitabı.
Woodsworth için Akdeniz sadece bir deniz değil, çevresindeki
limanlarıyla birbirine bağlanan bir kıta ve medeniyet. Limanlarında sadece
malların değil, fikirlerin, yaşayış biçimlerinin, alışkanlıkların değiş
tokuşunun yapıldığı, kozmopolitliğin doğduğu mavi bir kıta.
Woodsworth İskenderiye’deki 1,5 aylık seyahatinde sadece
turistik yerlere gitmekle kalmıyor, şehrin yaşayışına da nüfuz ediyor. Her gün
yemek yediği lokantadaki garsonla arkadaş oluyor, İskenderiye’nin yeni
kütüphanesini ziyaret etmekle kalmayıp İskenderiyeli filozofların kitaplarını o
kütüphanede okuyor.
Arkeolojik kalıntıları müzede görmekle yetinmiyor,
arkeologlarla tanışıp kazı alanlarına gidiyor. İskenderiye hakkında yazmış
Lawrence Durrel, E.M Forster, Kavafis ve onların kahramanlarının izini sürüyor.
İskenderiye’nin dünyanın en muhteşem şehri olduğu zamanları
anlamaya çalışmak kadar, geçmişin günümüze yansımasını da bulmaya çalışıyor.
Oryantalist bakış açısına sahip olduğu bölümler olsa da ‘Mayi
Kıta’ Akdeniz medeniyeti, ortak tarih, çoğulculuk, kaybolan geçmiş üzerine
ilginç bakış açıları getiriyor. En önemlisi bir şehri görmek ile hissetmek
arasındaki farkı ortaya koyuyor.
Not: Üçlemenin devam kitapları Venedik ve İstanbul da çıktı. Ben aldım ama henüz okuyamadım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder